Mayıs 12, 2011

VİNTAGE





Modern vintage ev objelerini çok seviyorum.Bir kaç romantik örnek...

Nisan 12, 2011

HER ŞEYE RAĞMEN!


Hayatın size hazırladıkları ve sunduklarını bilemezsiniz...Sürüklenip gidersiniz...Aslında her gün uğrar ,bazen acı bazen tatlı .Yaşamın ta kendisidir bu...
Bizim aileye  iki kez acı kayıplar olarak uğradı.21 Haziran 2010 ve 12 Şubat 2011...aralarında kısa bir zaman var.İki kardeşim peş peşe ebedi alemde buluştular.
Ben abla olarak o şoktan bu şoka derken toparlanmam zor oldu.
Başka uğraşlara dalmam gerektiğini ve hayatın devam ettiğini biliyorum.
HAYAT HER ŞEYE RAĞMEN YAŞAMAYA DEĞER!





Mart 08, 2011

HAYATI KOLAYLAŞTIRAN KADINLARDIR!





Bütün kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutluyor, eşitlik, özgürlük ve mutluluk dolu bir yaşam sürmelerini diliyorum.

Şubat 24, 2011

NURLAR İÇİNDE OLUN!

8 ay önce ebedi aleme giden kardeşimin ardından, bir kardeşimi daha 12 Şubat'ta ebediyete gönderdik.Çok acı veriyor.Ama tevekkülle karşılamaya,anneme teselli olmaya çalışıyorum...
Herkese sağlıklı günler diliyorum...

Aralık 31, 2010

MERHABA 2011

2011 Yılı tüm dünyaya,aileme,dostlara SAĞLIK,HUZUR,BOLLUK,BAŞARI getirsin.Kimseler bunalıp,üzülmesin.

2010 ikinci yarısı ailem ve benim için çok üzücü geçti.Ailemizden birisi ebedi hayatına göç etti.Mekanı cennet olsun.Bir daha bu acılar olmasın.



Haziran 18, 2010

KISA BİR SÜRE ARA VERMEDEN ÖNCE...



Pollyanna'cılık Güzel mi!

"Acaba olan biten her şeyden memnun olmaya çalışmak, yaşanan kötülükleri görmezden gelmek, hiçbir tepki göstermemek, hep içe atıp dışarı belli etmemek doğru mudur?


Çektiklerini kimseye söylemeyen, her şeyi içine atan, kızdığını kendisini üzen kişilere bile belli etmeyen, hep memnunmuş gibi yapan insanda ruhsal hastalıklar oluşuyor mu? Biliyoruz ki tepkilerini anında dile getiren, her şeyi hemen söyleyen, soru soran, çözüm getirmek için çabalayan insanlar, içine atanlara oranla daha sağlıklı oluyorlar. İçe atılanlar birikiyor ve hiç de hoş olmayan biçimde, bir zaman patlak veriyor çünkü. Bulunduğu ve hiç de hoşnut olmadığı ortamdan, "beterin beteri var" diyerek, kurtulmaya çabalamayan, teslim olan ve hiç de şikâyet etmemeye çalışan, yani bir çeşit "Polyanna'cılık" oynayan birinin, mutluluğu yakalamasına, başarılı olmasına imkân var mıdır hiç?

Örneğin şu düşüncelere bir göz atalım:

"Kocam benimle hiç ilgilenmiyor, içki içiyor, geceleri geç geliyor, yüzüme bile bakmıyor, ama ne yapalım, yalnız oturmaktan iyidir..."

"Onunla sevişmekten hiç zevk almıyorum, ona dokunmak bile istemiyorum artık, çünkü bugüne dek hiç doyuma ulaşmadım. O kadar bencil ki sormuyor bile bana. Ama bir başkasıyla daha mı iyi olurdu acaba?"

"İşimden hiç memnun değilim. Şefimle aram iyi değil. Belli ki beni sevmiyor, hep engellemeye çalışıyor. Ama şimdi yeni bir iş için uğraşmak,kendini kabul ettirmeye çalışmak da öyle zor ki..."

"Sevgilim beni aldattı. Herhalde bu küçük bir kaçamak. Ama erkekler için bu ihtiyaç, ne yapalım. Beni terk etmesin de..."

"Çok kilo aldım. Elbiselerimin çoğuna sığamıyorum. Zayıflamak artık çok zor, bari daha fazla kilo almamak için uğraşayım. Hem canım bazı erkekler de şişman seviyor."

---

Bunları istediğimiz kadar uzatabiliriz. Hayat hoşlanmadığımız, ama bunu örtbas edip, baskı altına aldığımız olaylarla dolu. Ve "Polyanna usulü tembelliğimiz" yüzünden pek çok şeyi düzeltemiyoruz, düzeltemediğimiz için de mutsuz kalıyoruz.

Oysa memnun olma oyununu, yani kendimizi kandırmayı bıraksak, mutlu olmadığımız durumu ortaya dökeceğiz ve belki de kısa süreli bir mücadele sonucundan ondan kurtulup gideceğiz.

Elbette ki kimseye kavgacı olmayı önermiyorum ama, başkalarını üzmemek, kendimizi yormamak, yeni bir mücadeleye girmemek, başarısız olmamak, sevimsiz görünmemek için de hep güler yüzlü görünmek gerekmiyor. "Ensesine vur, lokmasını al" tarzı insanlar da başkaları tarafından pek hoş görülmüyordur sanırım. Bir kere sıradan ve renksizdirler mutlaka.

Yaşarken, her şartta hoşnutsuz olup, hiçbir iyi durumu görmemek, hoşlukları fark edip onların değerini anlamamak ne kadar kötüyse, olumsuzlukları görmezden gelmek de o kadar kötü bence.

Her şeyi olduğu gibi algılayıp, yorumlamamız gerekiyor. İyilikleri büyük bir abartıyla yaşayalım, onların kıymetini bilelim, ama kötülükleri sindirmeye çalışmayalım, onlardan kurtulmaya bakalım. Yani kötülüklere de hoşgörüyle ve gülümseyerek bakılırsa, o kötülükler hiç düzelmeden hep aynı kalmaz mı?

Hem kendi özelimizde, hem de tüm hayatımızda.


DUYGU ASENA / Nur içinde yatsın...